
Kozmoenerji Geleneğinde Bilgi Yolu
Bizi çevreleyen dünya bir sırdır ve insanoğlunun görevi, yeryüzündeki zamanı ve gücü yettiğince onun anlamını keşfetmektir. Ben şahsen, aslında her kişinin kayda değer tek sorunun bu olduğundan eminim. Aslını isterseniz, bu bir mücaadeledir ve onu kabul edenler en yüksek saygıyı hak ederler. Hiçkimse geleceği göremez ve kimin Bilgi’de ne kadar ilerleyebileceğini tahmin edemez. Ancak, sırf onu takip etme niyeti takipçisine, insanoğlunun bin yıldan uzun zamandır kendi filozof yanının arayışındaki ilerlemesine eş değer bir yaşam hissi verir. Bilgi’nin bir kısmı oldukça zorludur, kişisel gücün en iyi voltajını gerektirir ve her zaman güvenli değildir. Yalnızca çok cesaretli kişiler onu takip eder ve bu kısa makale tam da bu kişilere hitap eder. Ben bugün, toplumun bu yola girmekte olan entellektüel bir kısmına hitap ediyorum. Ve şüphesiz kozmik enerji geleneğinin kurucusu ve takipçisi olarak, bu tür bir yolun yararlarını açıklamayı amaçlıyorum.
İlk olarak, önemsiz bir görüşmüş gibi görünen bir şey söyleyeceğim; bir insanın potansiyel kaynakları muazzamdır. Paranormal yetenekleri olan bir kişinin geleneksel hale geldiği ve engizisyonun ya da bir psikiyatri derneğinin ateşlerinde cezalandırılmadığı günümüzde, sanırım bu gerçek özel bir kanıt gerektirmiyor. İnsanlığın büyük çoğunluğu kendi doğasının, egemen materialist model tarafından yakın geçmişte tamamen dışlanan bu özelliklerinin varlığını, basbayağı kabul etmek zorundadır. Sonunda, bariz gerçekler bizi, kendimizle ilgili bilgilerimizin oldukça yüzeysel olduğunu kabul etmeye zorlamıştır. Delfi’deki Apollo tapınağı üzerinde yazanları bilmeli ve hatırlamalıyız: “Kendini kavramalısın!” Ve ilk bakışta şu İncil metni de paradoksal bir önerme içerir: ”Cennet Krallığı insanın içindedir.” Bununla beraber, tarihin sonradan yazıldığının ve bizim anlatılan olaylarla mesafemiz arttıkça onların daha anlamlı göründüğünün farkında olarak, her iki kadim alıntının da zaman içinde fazladan bir önem kazanmadığını ve insanlığın ilkel yanı tarafından henüz tam olarak takdir edilmediğini kabul etmeye hazırım.
Bir insanın ve Realitenin kozmoenerjetik kavramlarının duyurulmasına gelirsek, sıradan bir insanın günümüzde bu Realitenin yalnızca kısıtlı bir bölümünü algılayabildiğini öncelikle vurgulayayım. Ancak bu üzüntü verici duruma rağmen “insanlığın uygarlaşmış bir kısmı tamamen temelsiz bir şekilde kendilerini hem insanlığın varoluş alanında hem de Realitenin tüm planlarında deneyimli uzmanlar” olarak görmekteler. Hristiyan geleneğinde, kişinin kendisini böyle kabul edilemez bir şekilde ve abartılı ölçüde takdir etmesi insanın küstahlığına verilir ve Kilisenin doktrinlerine göre Dehşet Mahkemesinde sahibinin hiç de yararına olmayan sonuçlar doğurur.
Şuna işaret etmek gerekir ki, eğer ölümcül kibirin sahiplerini dışarıda tutmazsan ve insanlığın bu kusurdan yoksun olan kısmına hitap etmezsen; ortada parlakça ifade edilmiş bir küstahlık olmaması bile, burada yerleşiklere Realitenin algılanmasında bir avantaj sağlamaz. İnsanlığın çok büyük bir çoğunluğu oldukça kısıtlanmıştır ve toplumda kabul edilen ahlaki standartlara uymakla doğrudan bir alakaları yoktur. Bu standartlara uymak ancak kişinin onlara riayet etmekte enerjetik bir yarar görmesi durumunda meşrulaşır, fakat bu konuyu daha sonra tartışacağız.
İnsanın Realiteyi anlamakta karşısına çıkan ilk engel, algılan enerjinin son derece az olmasıdır. Gerçekte Realite hakkında bildiğimiz her şey algılanan bu küçücük kısmın içindedir ve şüphesiz bu Realitenin bütünü hakkında ciddi bir sonuca varmamıza yetmez. İnsanların trajedisi, tüm dikkatlerini algıladıkları uzayı tariflemeye, oradaki olayları ve konuları analiz etmeye sabitlemeleri, bu önemsiz algılama dışındaki sınırsız Realiteyi unutmalarıdır. Doğru, zeka böyle uzun süreli bir zihin alışkanlığı, inceleme ve analiz-sentez gibi çalışma metotları ile ilerlemiş ve güçlenmiştir. Bu, eğer yayılma alanının sınırlandırabilmesi mümkün olsa, şüphesiz bir avantaj olarak değerlendirilmelidir. Ama, ah ki öyle olmadı. İnsanlık entellektüel şemalar, sistematik hiyerarşiler yaratma ve bunu hala bilinemeyen Realiteye aktarma çabasına girdi. Böylece insan zekasının büyüklüğü ve Dünya’nın temel zihinsel uygulamalarla bilinebileceği yanılsaması doğdu. Realite insanlardan uzaklaşırken onların varlıklarının tek temel kaynağı olmaya devam etti.
Bu bölümde modern bir filozof olarak tanınan ve Toltec geleneğinin bir takipçisi olan A Ksendzyuk’tan bir alıntı yapmak uygun olacaktır: “İlkel entellektüeller kendi yarattıkları “nesnelerin” her bir özelliğini -niteliğini, yaygınlığını, hangi elemetlere sahip olduğunu- ölçümlediler; böylece tüm mental işlemler ilk safhalarından itibaren dünyayı bir mental kavrama derecesine indirgedi ve bu da dış dünyayı sıkıcı ve monoton metamorfozlar olarak ifşa etti. Çok basit bir mantıkla, insan dünyayı içinde cennet, yıldızlı bir kubbe, üç boyutlu yeryüzü şekilleri, dağlar, ormanlar, denizler, insan yerleşimleri olan büyük bir kutu olarak algılar. Hatta en yüce varlık olan Tanrı bile bu kutunun dışında belli bir yerde bulunur ve bir akvaryumcu gibi kendisi tarafından yaratılmış varlıkları izler. Dil, zekanın varolma yollarından biridir. O dünya tanımının dilbilimsel modelini ve boşluğun zeka tarafından asimile edilmiş anlambilimsel sınırlarını ortaya çıkarır.” Bu alıntıya ancak şunları ekleyebilirim; insanlarla kişisel diyalog deneyimlerimden çıkardığım acıklı sonuç şudur: “ilkel entellektüellerin devrinden bu yana maalesef çok az şey değişmiştir. Ve benim çağdaşlarımın da buna çok benzer bir dünya anlayışları vardır.
Uygulamada Realitenin yerine tamamen tanımı konmuştur. Ve bu tanımın varsayımsal gücü, soyut şemalar ve modellerin mükemmel hale getirilmesiyle, sınıflandırmaların sayısının artırılmasıyla ve buna uygun olarak insanın filozof aklını meşgul eden oyunlar ve manipulasyonlarla birlikte artacaktır. Modern insanın zihni; o tuğlalardan, yazılardan, karmaşık neden-sonuç dizinlerinden çok fazla sayıda yapısal imajlar (geştallar) biriktirmiş ve onların yardımıyla kendisini Realite’den kopararak tutuklaşmıştır.
Böylece, uzay ve insanla ilgili bilgi toplamanın tek yolunun algıların genişletilmesinden ve sonuç olarak hali hazırda algılananlardan başka realitelerin de anlaşılmasından geçtiği açıktır. Eski büyücüler, mistikler, tüm ekollerin ve geleneklerin yogileri, çeşitli dinlerin taraftarları nesillerdir bu yolu izlemektedirler. Bu insanlık yolu her zaman tehlikeler ve engellerle dolu, zorlukla yürünen, uzun ve acı dolu bir yoldu. Ama zaman değişmekte. Daha önce benzeri olmayan verimlilikteki yeni teknikler bir çok insan için açık hale geldi. Bu teknikler ilerlemiş zeka ile birlikte ortaya çıkarak sonunda kendi yerini, yolunu ve gerçek kabul edilebilirliğini sağlamalıdır. Bu teknikler, kişinin enerji yapılarını daha önce algılanamayan Realitenin titreşimleri ile aynı seviyeye getiren kozmik enerji metodlarıdır.
Çok emin şekilde teyit edebilirim ki 30 ya da 40 kozmik enerji titreşimine sahip bir kişi algısını değiştirme ve Realitenin sayısız dünyalarına gidebilme yeteneğine kesinlikle sahiptir. Bu olasılıkların gerçekleşmesi için deneyimli bir kozmik enerji uygulayıcısının yönetiminde enerji yapılarına uyumlanmakla başlamak yeterlidir. Bu aşamayı Kozmik Enerji geleneğimizde “frekansları yapma” olarak adlandırılan kişisel çalışmalar takip eder. Gerçekte bu dönem, çırağın evrende yeni bulunmuş titreşimleri algıladığı dönemdir. Bu şekilde o bu kanalların renklerini iç görüsüyle görebilir, tatlarını hissedebilir ve hatta kokularınıS bile duyabilir. Frekans yapma döneminin süresi kişiden kişiye değişebilir ama genel kural olarak düzenli çalışan bir kişi için bir yılı aşmaz. Benzer şekilde, önce tehlikeli ve uzun bir entellektüel teori aşamasını geçtikten sonra bilgi frekansları ile yapılan çalışmalar, Realitenin kendisinden doğrudan bilgi almaya imkan verir. Üstelik zeka, bu işlem için fazlalık olan yoğunlaştırılmış konsantrasyonundan arındığında ve şimdiki zamanda çalıştığında üretken hale gelir. Her şeyi bilen yaradanın rolünü üstlenmeye çalışmadığında zeka kendi fonksiyonlarını efektif şekilde yerine getirmeye başlar. Yapılan uyumlamalar ve verilen eğitimler sonunda bir kisi kendi gelişiminde yeni bir adım atar ve kendi kavrama ve hissetme yeteneklerini artırır ve dış dünyayı analiz edebilir. Eğitimler sırasında temelleri atılan “Görme” yeteneği, Bilgi yolunda sonsuz şekilde ilerlerken kullanılacak doğru bir pusuladır.
Şans ve Güç, özgürlük yolunu izleyen savaşçıların yanında olsun.
Sevgilerimle
Uluslararası Ekoloji Derneği
"Aurora Borelis" Başkanı
HOMEOSTASİZ[1] (AKARDENGE), A-REAKTİVİTE (TEPKİ VERMEME) VE KOZMİK ENERJİ TEKNİKLERİ
XX. yüzyılın başında Walter Cannon çok temel bir kavram olan akardenge kavramını; vücudun temel içsel parametrelerinin sürekliliğini sağlamaktan sorumlu olan bütünsel, kendi kendini destekleyen organik bir sistem olarak tanımlamıştır. Modern tıp biliminde ,organizmanın akardengesi onun çok katmanlı yapısını yansıtan özel bir şema olarak gösterilmektedir. Bilimin şüphe götürmez ilerlemesini yansıtan bu şema, katmanlar arasındaki geçişlerin temel kurallarını açıkça tanımlar ve temel fonksiyonel organik alt sistemlerin durumunun detaylı bir resmini çizer.
Genel olarak, fonksiyonel sistemler teorisi, kendi kendini organize ve regule eden yapılarla ilgilenen, seçkin Rus bilim adamı P. K. Anokhin tarafından ortaya konmuştur. Bu nedenle bu teori insan organizmasına da uyarlanabilir. Çok açıktır ki, insan yapısının fonksiyonel özelilliklerini anlamak, öncelikle geleneksel tıbbi gelişmeler çerçevesinde hastalarına teşhis koyan ve onları tedavi eden doktorlar için çok önemlidir. Yine de, insan organizması ile ilgili fonksiyonel sistem yaklaşımının önemine rağmen, ben bu makalede dikkatinizi daha çok akardengenin genel kavramlarına ve kozmik enerji titreşimlerinin, insanın enerji ve enformasyon dengesini korumasını sağlayan etkilerine çekmek istiyorum. Burada insan organizmasının istikrarı ve toleransı meselesi ile ilgili olarak geleneksel enerji ve bilgi yaklaşımlarını birleştiriyorum, çünkü bu tür bir sentezin son derece verimli olduğuna dair büyük bir inancım var.
Bir insan organizması (yaşayan her canlı gibi) çevresel faktörlerin etkilerini sürekli olarak hisseder. Reaksiyon şöyledir: Canlı bir varlık kendi hayati alt sistemlerinin göreli dinamik sürekliliğini korumak için elinden geleni yapar. Bu durumda, akardengenin sağlanabilmesi için iyi güdümlenmiş aksiyonlardan bahsetmek için her türlü nedenim var. Bu arada, bu denge koruma dinamiği bir süreç olarak değerlendirilmeli, yani fonksiyonel parametrelerin zaman içinde sürekli değişmesi olarak. O nedenle, akardenge ile ben yalnızca sabitlikten bahsetmiyorum, aynı zamanda onun göreliliğinden ve zaman içinde değişme yeteneğinden de bahsediyorum. Bir insan, vücut ısısında çok az bir onaymayla hem sert kutup koşullarında hem de tropik iklimde yaşayabilir. Bu durum insan vücudunun diğer “sabit”leri, örneğin kan bileşimiya da tansiyonu için de geçerlidir.
Modern tıbbi ve biyolojik gözlemlere göre genelde, normal akardenge alt ve üst limit aralığı sağlıklı bir insanda hasta bir insana göre çok daha azdır. Gerçekten de sağlıklı bir insanın vücut ısısı 36-37 derece aralığında değişir. Normalden uzaklaşıkdıkça, örneğin belli hastalıklar nedeniyle ateş yedi kat artıp azalabilir. Bir başka deyişle, insanlar önemli bir değişiklikten geçiyorlarsa akardenge aralığı genişler. Benzer şekilde diğer parametreler için de tahmin yürütülebilir. Şunu söylemeliyim ki uzun süre normal akardenge aralığının dışında kalmak genellikle ciddi hastalıklarla, hatta ölümle sonuçlanır. Bu önerme şu şekilde örneklendirilebilir: eğer bir kişi kendisini çok yüksek ya da düşük ısı koşullarında bulursa ve bu ortamda uzun süre kalırsa ya soğuk algınlığı geçirir ya da yüksek veya düşük ısı nedeniyle termal şoka girer. İnsan vücudu sürekli değişen faktörlerin etkilerine nasıl uyum sağlayabilir? Modern tıp ve biyoloji akardengenin korunması için iki temel yol önerir. Birinci yol reaksiyona neden olan uyarana karşı herhangi bir reaksiyonun /tepkinin doğmaması (a-reaktivite / tepki vermeme), ya da uyarana karşı gelecek yeterlilikte bir reaksiyon oluşmasıdır (reaktivite). Herkesçe bilinir ki evrensel olarak insanların, nitelikleri birbirinden farklı dış etken maddelere (ajanlara) reaksiyonları, o etken maddelerin etki gücüne ya da biyolojik aktivite seviyelerine bağlı olarak büyük değişkenlik gösterir. Daha önce asla var olmamış, ama bugün günlük yaşamın bir parçası haline gelmiş, ilaçlar, boyalar, plastik vb suni maddelerin benzer reaksiyonlara yol açmaları şaşırtıcı değildir. Ancak bizler yalnızca adaptasyon yollarının niteliklerini değil, etken maddenin de niteliklerini akılda tutmalıyız. Bir Rus biyoloğun vardığı sonuca göre, evrim sırasında geliştirilen genel uyum reaksiyonları özel değildir ve her bir etken maddenin miktarının (ya da özelliklerinin) de genel hikayeye eklenmesi gerekir.
Bu, sıradan bir insanın dış etkenlere verdiği tepkiler söz konusu olduğunda akardengenin korunması ile ilgili bilimsel bir yorumlamadır. Ancak kozmik enerji uygulayıcısının (kendisini ilave enerji titreşimlerine uyumlamayı öğrenmiş birinin) tepkileri oldukça farklıdır. Öğrencilerimle yaptığım çalışmalar sırasındaki deneyimlerime dayanarak söyleyebilirim ki kozmik enerji uygulaması sırasında bir organizmanın uyum potansiyeli çok artmaktadır. Zehirlenme ya da hipotermi gibi fiziksel ve kimyasal dış etkenlerin çoğunun, kozmik enerji uygulayıcı üzerindeki etkisi oldukça düşüktür. Benzer şekilde ejderha bakışı ya da hoodoo olarak bilinen bir tür enerjetik bir tesirin, kozmik enerji uygulayıcıları üzerinde hiçbir etkisi olmamıştır.
Şimdi de akardengenin korunmasının bir başka yolu olan a-reaktiviteden, yani bir etken maddeye hiçbir tepki vermemekten bahsedelim. Modern tıp yalnızca güçlü ve sağlıklı insanların kendiliklerinden a-reaktivite gösterebileceklerini söyler. Bu insanlar genelde hastalanmazlar, en sert koşullarda bile kendilerini iyi hissederler ve genç görünürler. Bazı bilim adamları ister doğal ya da insanlar tarafından yaratılmış olsun, ekstrem koşullarda (örneğin kuzey kutbunda ya da aşırı sıcakta) yaşayan insanların da a-reaktivite geliştirdiklerini kaydetmişlerdir. Araştırma sonuçlarına göre akardengenin enerji tüketimini azaltarak korunması, a-reaktiviteyi sağlayabilmede çok önemli bir rol oynar. Ve bunun karşılığında a-reaktif olmak da kişinin akardengesini koruması için harcamak zorunda olduğu enerjiyi en aza indirmesine yardımcı olur. Bu da çok gerekli olan içsel enerjinin korunmasını sağlar. Kozmik enerji uygulamaları ile ilgilenen kişiler bilmelidir ki dış etkenlere tepki vermemek daha geniş çapta kozmik enerji titreşimleri ile etkileşime girmeyi sağlar. İkinci önemli nokta da a-reaktivitenin bir kişinin karmaşık titreşim sistemini dengesiz bir halde tutması ve optimal davranışı temin sağlamasıdır. Tıp biliminden günlük hayata geri dönersek, yogilerin, hristiyan ustaların, zahitlerin ve diğer ezoterik ekollerin müridlerinin çeşitli olayları tarafsız olarak algılayabilmek için kendilerini içgüdüsel olarak kapattıklarını; akardengelerini korumaya ve kozmik titreşimleri algılama yeteneklerini geliştirmeye çalışırken a-reaktiviteyi uyguladıklarını söyleyebiliriz.
Ancak bu uygulamalar toplumla olan tüm bağın kopmasını gerektirdiklerinden dış uyaranların ve etkilerin sayısı da azalmış olur. Örneğin ortodoks gelenekte 3. Seviyedeki bir rahibe Schema-Keşişi denir. Bunun için rahibin kendisini dış dünyadan soyutlamış, örneğin Tanrıya sürekli bir yakarış ya da uzun bir oruç dönemini takip eden bir sessizlik dönemini başarıyla tamamlamış olması gerekir. Böyle bir keşiş usta haline gelir ve bir tecrit hayatı yaşamaya başlar. Bunun sonucu olarak da güçlü bir a-reaktivite durumuna eş bir mertebeye erişir. Hinduizm geleneğine göre elli yaşındaki erkeklerin ailelerini terk edip vahşi ormanlarda yaşamaya hakları vardır. Uzun sure inzivaya çekilmek ve sosyal baskıları azaltmak da ayrıca a-reaktivite geliştirmenin temellerini oluşturur.
Daha önce de bahsettiğim gibi, a-reaktif olarak bir kişi dış enerjileri büyük ölçüde alabilme olasılığını kazanır. Kozmik enerji uygulayıcısı kendisini farklı frekanstaki dış elektromanyetik dalgalara uyumlar ve organizmasını korumak, yeniden canlandırmak ve doğru çalıştırmak için kullanabileceği hatırı sayılır büyüklükte bir enerji alır. Şunu belirtmeliyim ki kozmik enerji uygulamaları herhangi bir izole yaşam sürmeden, kısa bir süre için a-reaktivite durumuna geçebilmeye yardımcı olur. Ayrıca bu uygulamalar herkese açıktır, dolayısıyla bizim geleneğimizin avantajı ortadadır.
Toparlamak gerekirse okuyucunun dikkatini bizim tekniklerimizin ileri tıbbi araştırmalarca kanıtlandığına ve yukarıda sayılan avantajlarının onu, kuantum sıçramasının eşiğinde en öncelikli konuma getirdiğine çekmek istiyorum.
Sevgilerimle
Uluslararası Ekoloji Derneği
"Aurora Borelis" Başkanı
Homeostasiz: 1) Akardenge. Kişinin fizyolojik etkinliklerinin ve değişmez değerlerinin (ısı, kardiyovasküler tonüs, kan bileşimi vb.) normalde kalması, diğer bir değişle, organizmadaki normal koşulların sürekliliğinin sağlanması. Homeostaz otonom sinir sistemi ve endokrin bezler tarafından düzenlenir.
2)Bireyin iç ortamının dengesi. Organizmanın bireyin değişik fizyolojik değerlerini (ısı, kan bileşimi, vb.) normal düzeye getirme ya da normal düzeyde tutma eğilimi.
